Mart 29, 2010

The End

Üzgün birkaç kelimem var burdan sana iletmek istediğim:
Piçler açtır.Piçler kirli.Ter,toz ve çamur kokarlar.
Orospular dahi değildir.Ama psişik kokuşmuş erkek kokusunu iyi bilirler.Doğa harikası birçok kadından daha iyi tanırlar onların kişiliklerini.
Müzisyenler sonlarını görürler,okurlar,çalarlar.Evrenin buğulu penceresini üstlerini kaparlar.
Soyguncular çorapların en kalitelisini seçerler.Kayık yüzlerine geçirdikleri kadın çoraplarının kimyasını bilirler.
Romantikler yazarlardan çok daha iyi bilirler şiirleri, aldatmak için müdavimdirler.Ezberleri kuvvetli gözüken hainler...

Dünyanın birkaç harika karakterinden bahsettim sana 
Şimdi oturduğun kanepeden götünü kaldırıp pencereye uzanabilirsin.
Anneni becerdiğin,babana küfrettiğin,dünyaya isyan ettiğin şarkını açabilirsin.
Ben bir zamanlar vardım.Hala varım.İçtiğimiz şarap şişelerin kapaklarında da, kendinden geçtiğinde çaldığın bütün şarkılarda da ve şimdiki umursamazlığında da hep varım...Ben boş sokakta yürüdüğünde aklından kayıp milyonlarca dans hareketi yapan abuk subuk biriyim.Senin bende olduğun kadar ben de sende varım.

(The End)

Gözlerim,onlar yüksek

Başımızı döndüren zaman...
Bizi bizden alıp götüren o zaman...
Zaman zaman üzerinde düşünmemeye çalıştığımız ama bir türlü yapamadığımız...

Aynalara bakıp gülümsemeyi ne kadar özlediğimi soruyorum kendime
Gözlerimi kapadığımda her şeyin bittiğini,
Açtığımda her şeyin yeniden başladığını görüyorum
Bu nasıl lanet bir şey?
Kaybettiklerimin aslında bu kadar zamandır boşa olduklarını,
Bağışlanamaz duyguların aslında ne kadar derin ve kederli olduklarını anlıyorum.
Aslında hayat derin
Basit ve sıradan hiç mi hiç olmadı senin düşündüğün gibi...
Hissetmek lazımdı, hissettikve bitti.
Yaşadıklarımızdan neden kaçalım ki?

Gözlerimi kapayamadım 
Evet, çünkü daha fazla düşünmekten korkuyordum.
Kaybettim zannettim gözlerimi kapadığımda
Kaybettim zannettim ama elimden tutan vardı.
Aslında onun elleri daha bir ulaşılabilir
Aslında onlar daha bir anlamlı hayat adına
Gözlerim bütünüyle onu yaşıyor
Şimdi her şey daha bir yüksek
Bulanık nefeslerden sıyrılmış.
Yaşamayan bulanık nefeslerden.

Vision & Prayer

....
that he who learns now the sun and moon
of his mother's milk may return
before the lips blaze and bloom
to the birth bloody room
behind the wall's wren
bone and be dumb
and the womb
that bore
for
all men
the adored
infant light or
the dazzling prison
yawn to his upcoming.
in the name of the wanton
lost on the unchristened mountain
in the centre of dark i pray him
....

Dylan Thomas

The Roominghouse Madrigals

"Bitkin bir halde fabrikadan veya depodan eve dönüşte, yemek, uyumak ve tekrar sefil işe dönmek dışında pek bir işe yaramazdı sanki gece. Fakat o yırtık perdeli aşınmış kilimli, tuvaleti ve küveti koridorun sonunda bulunan, havasında benden önce gelmiş bütün kaybetmişlerin hissedildiği bir eski odada beni bekliyor olurdu daktilo. Zaman gelir, iş olmaz, yemek olmaz ve kira olmazdı ama daktilo orada olurdu. Zaman gelir, daktilo rehinde olurdu. Bazen sadece parktaki banka kalırdım. Ama işler tıkırındayken ufak bir oda, daktilo ve de şişe bulunurdu. Tuşlarıın bitmeyen tıkırtısı, ve bağırtılar: "Hey! Kus Şunu, Allahını Seviyorsan! Çalışan İnsanlarız Biz ve Sabah Kalkmak Zorundayız!" Döşemeye vurulan süpürgeler ve tavandaki gümbürtü eşliğinde son bir kaç satırı yazardım. Öyle ya da böyle, o acayip ve çılgın dönemin, o uzak saatlerin şiirlerinin birçoğu işte burada. Sigara dumanıyla buğulanmış odada altmışsekiz bir vaziyette şansımızı denedik. Umarım işinize yarar."- Charles Bukowski

Günümüzde çok fazla şiir yazıldığını düşünüyor musunuz? Kötü şiir nasıldır? Bugün iyi şiiri sizce kimler yazıyor?

Günümüzde çok fazla kötü şiir yazılıyor. Yalın ve basit bir dize yazmayı beceremiyorlar. Çok zor onlar için; boğulurken sertliğini korumaya çalışmak gibi - yapabilenlerin sayısı fazla değil. Kötü şiir masaya oturup düşünen insanlar tarafından yazılıyor. Şimdi bir ŞİİR yazacağım. Ve sonuç, şiirin olması gerektiğini düşündükleri gibi olur. Kedi mesela, ben bir kediyim, şimdi bu kuşu avlıyacağım, diye düşünmez. Avlar. İyi şiir mi? İyi şiir bugün Gerald Lockin ve Ronald Koertge adında iki kedi tarafından yazılıyor.

Her ne kadar şiiri güçlü bir sesle yazsanız da, bu ses kendi psikoseksüel kaygılarınızın çerçevesinden pek taşmıyor. Ulusal ve uluslararası meselelerle ilgili misiniz, kendinize yazılacak ve yazılmayacak gibi bir kısıtlama koyar mısınız?

Gördüklerimin ve başıma gelenlerin fotoğrafını çekip kaydederim. Ben bir guru ya da lider değilim. Çözümleri Tanrı'da ya da siyasette arayan biri de değilim. Kirli işleri görüp bizim için daha iyi bir dünya yaratmak isteyen biri varsa yapsın. Kabulümdür. Kitaplarımın hayli ilgi gördüğü Avrupa'da bazı akımlar, sokaktaki sıradan insanı yazdığım için bana değişik yaftalar yapıştırdılar; devrimcilerden, anarşistlerden filan söz ediyorum. Ama orda yaptığım söyleşilerde onlarla bilinçli bir işbirliğini inkar etmek zorunda kaldığım oldu, çünkü yok. Dünyadaki bütün bireylere şefkat duyarım; aynı zamanda ben de tiksinti uyandırırlar.

Bugün şiir yazmaya başlayan bir gencin öğrenmesi gereken en önemli şey nedir sizce?

Bir şey yazdığı zaman sıkılıyorsa başkalarını daha sıkacağını idrak etmeli. Eğlendirici ve kolay okunan şiir kötü şiir değildir. Daha derin bir şeyi yalın söyleyebilme yeteneği olabilir. Yazarlık kurslarından uzak dursunlar ve oturdukları sokağın köşesinde olan bitenden haberdar olsunlar. Zengin baba, erken evlilik, erken başarı ve bir şeyi çok iyi yapabilme yeteneği şair için talihsizliktir.

Mart 28, 2010

Helga


Kaderin Kurşun Askerleri

Bitkin ruh çöküşte bugün
Ve yükselişte bağlamdışı sevgileri...
Temellendirdiği düzen bozulmuş ve uğruna öldüğü insanlar kaybolmuş Uyruklarını,simyalarını değiştirmiş müebbetteler.
Düşünce emeli kalmayan bu yoksullar terkedilmiş sokaklara,
Ölümü çoktan seçen bastonu kırıklar var tren garında
Ve her köşe başında üç kuruşa hayatını düzecek birini bekleyen yosmalar
Ve Tibet öyküsünden ileri gelenlerden birini seçen ağzıkokmuş yazarlar
Vahşet ve pornografi yazısını açtım sayfası silinmiş.
Onları hissettim ellerimi sayfada uzunca gezdirdiğimde
Gözlerimi kapadığım her bir saniye ve boynumdan bileklerime süzülen her bir ter damlasında onların hayatlarını hissediyorum.
Aşina olduğumuz ara sokaklardan ne zaman kopacağımı soruyorum kendi kendime.
Pis morukların sırıtışı geliyor gözümün önüne
Grileşmeye başlamış saçları ve yassılaşmış sakalları birbirine karışmış pis moruklar!
Her gün değişiyor kokular, sokakların aşina olduğum lağım kokuları
Kırık pencereden tülü kendine doğru çekmiş rüzgar
Yağmur yağmış,şehrin bir parçacık kalmış toprağının kokusu geliyor burnuma
Ve kirli duygularıyla o kirli dudaklarını boynuma bastırmasından hep haz alıyorum onun
Bir türlü vazgeçemedim bu güzel sürtüğü sevmekten
Nedense bana hep ilham verdi
Her bakışımda gözlerine bir yorgunluk bir umutsuzluk görüyorum
Onu başımdan ne zaman atacağımı bekler gibi bakıyor.
Aslında karar verdiğim anlar yaklaştı
Çuvallamış yaşantımı bir parça toparlamaya dair
Son sigaramı söndürüyorum şimdiye kadar saymaktan üşendiğim kokuşmuş izmarit çöplüğüne
Yıllardır gizli aşkımı sürdürdüm senden de gizli ondan da ve diğerlerinden de...
En sonunda karar verdim ve türlü türlü kimyasallar ve kimlerin altına yatıp kazandığı belli olmayan paralarla aldığı vodkalar ve yüzündeki ifade ve dağınık kahverengi saçları ve benim gibi onları arkadan toplayışı ve...
Ve beni eşsiz öpüşüyle son kez kendimden geçirişi
Helga...
    

‘Hadi toplan’
‘Güzel bir gezintiye çıkalım seninle butterfly..’


Çıplak vücuduna beni ne kadar anlayabiliyorsa yarı gidik yarı buradaki kafasıyla bir erkek gömleği geçiriyor altınada bir pantolon arkama takılıyor.


‘Nereye atılıyorum? Seni özlememe izin vereceğin bu son zaman olsun.’
‘Benim yolum bir tavuğu bulup yolmadan sona gidecek ve orası çok sıcak.Henüz soğuğu arzulayacak benden genç bir ruhun ve bitirmediğin bir yol var Helga.’
Şehrin ışıkları yavaş yavaş sönüyor.Biz gittikçe kararan bir yola doğru ilerliyoruz.Mumların şehri kurtarmasına nefesleri yetmez ve bataklığa saplanmış bir ayağım var.
Helga enjekte ettiği şu aptal kimyasallardan kolları morlaşmaya başlamış zavallı bir kız şimdilerdi.Ne kadar çok tozlu ve pisliğin bile yuvarlanmakta zorluk çektiği şu üçkuruşluk evimde kalmasına izin verirsem orası onun için o kadar bok çukuru olmaya devam edecek.


Bir sokak bitiyor bir uzun sokak daha başlıyor yol almamız için.Sigara alacağım açık bir tekel görmedim henüz ara sokaklar boş konuşmak için oldukça uzun.Onun masalsı sesinden daha fazla soru duymak istemiyorum.Böylesi daha acınası bir durum olacaktır.Bunu anlamış olmalı ki o da rahat bırakıyor aramızdaki sessizliği.


Yanan bir ışık gördüm.Hızlandırıyorum adımlarımı.


‘Hani sigarayı bırakıyordun?’
‘Bu oldukça gereksiz.Seni bıraktıktan sonra onu da bırakmayı denerim.Hem o özel.. Yolu uzun bi deve ve onu içenle beraber çöl sıcağında cehenneme sürükleniyor.’
‘Cemal de seni seviyor olsa gerek benim seni sevdiğim kadar...’


Duruyorum.Gözüm yolun kenarındaki yarı dolu bira şişesine ardından bağlamayı unuttuğu hurda postallarına takılıyor.Aynı benim ruhum gibiler.Çöplükten yeni çıkarılmış,çirkef ve kirli.


Ona doğru dönüp, ilerliyorum.Bir adım uzağımda gözlerini bana dikmiş.Saçları yüzünün birazını kapamış hızlı adımlarımızdan olsa gerek ve nefes alıp verişi düzensiz.Yeni yeni oluşmaya başlayan kalbini görebiliyorum.Kırılgan ve hassas ve alabildiğince kırmızı.Kan kırmızısı.Bir sürü sürüngen bu kalp için hayatını feda edebilirdi.Cebimden çıkardığım pantolon askılarını arka ceplerine doluyorum ardından omuzlarının üstünden yavaşça geçirip kirli beyaz gömleğine sürtünen ellerimle pantolonunun önüne iki taraftan takıyorum.Nefes veriyor yavaşça.

Helga! Daha incecik bilekleri var.Üstünde adımın baş harfi ve o muntazam yazısıyla kazıdığı H.
Hiç bu kadar değerli gelmemiştim kendime daha önce.Hiç bir adamda görememiştim o bakire H harfini.Ve umutsuz masumiyeti.
Hızlanan nefes alıp vermelerinin arasında dudaklarına dokunuyorum ve ardından öpüyorum yavaşça onu.


‘Üzgünüm.Ben sensiz yapamam.’
Helga bunları söylerken o kadar umutsuzca bir ses veriyor ki bu durumda ne yapsam bilemiyorum.
Sırtındaki gitarı yere bırakıyor.Yağmur damlacıklarının oluşturduğu çukurcukla oynuyor.Sanırım aramızdaki bu ilginç diyalogdan beni de kendini de kurtarmaya çabalıyor.Her ne kadar benimle olmayı arzulasa da Helga’yı iyileştirebilecek güce sahip değilim.Ama yüzüne her baktığımda aldığı o ifade,beni ondan ayırmamak için çabalayan geçerli bir neden.Geçerli ve bir o kadar halimize acındıracak tarzda...


İç çekmeye başlayan bu kızın benden gerçekten neler beklediğini sorgulayamayacak kadar bencilim.Nasıl böylesine seks ve harabeleri kendine yer edinmiş bir insanı bu kadar karşılıksız sevebilir ki? Erkeksiz bir hayatta yapamayacak olan bir ben.Bu kadının hayatımı sürtük bir palyaçoya çevirdiği kesin...


‘Aklım hiç bu kadar seninle dolmamıştı.Kalbim hiç bu kadar seni istememişti.Ellerim bir gitarımı bir seni tutmak isterken neden benden uzaklaşmak tek çözümün olsun ki?’
Bütün bu kelimelerin yavaş yavaş hüzün dolan o sesi çıkartan güzel mi güzel Helga’dan gelebileceğini ömrümün diğer yarısı olmaya başlayan cehennemimde bile düşünmezdim.


Helga’nın bu genç yaşında eşcinsel olmayı seçmesinin sebepleri vardı.Erkeklerle,sadece kadınlarda olan o saçmalık 3 yıldızdan hiçbiri bağdaşmamıştı onun hayatında.Para.Parayı umursamazdı hayatını renklendirecek şeylere yetse, iyiydi.Aşk.Oldu zannetti,ama gerçekte öyle bir şeyin efsane olduğuna artık inananlardandı.Kör değildi.Aşık oldum diyenlere de kör gözüyle bakmıyordu ama benim gibi.Egolar.Onlar vardı tükenmeyeceklerdi.İnsan,bitmeyen tahmin edilemez somut arzularla doluydu.Evet bu öyle birşeydi ki hayatları kimi zaman yüceltiyor gibi görünse de işin gerçeği çökertiyordu yavaş yavaş.Dışarıda benim tanıdığım Helga’dan bambaşka birisi vardı.Ona sorsam acı çekiyordu ve hiç biri zevk vermiyordu parasal yaklaşıyordu erkeklere sadece,onların tatminkarlıkları umrunda bile değildi.Uzak diyarlarından geldiğinden beri şu ağızda patlayan şekerlemeleri almaktan, her Cuma günü benim garların orada dolaştığım saatlerde; denize yakın bölgelerdeki camilerden çıkan şu bazı dangalak tipleri kesip kısacık eteğiyle dolanarak birini gözüne kestirmeyi ve bir ara sokağa girip ne istiyolarsa yapmayı öyle ya da böyle cebine para koymayı,o paraları takip ettiği yazarların ikinci üçüncü bilmem kaçıncı kitaplarına yatırmaktan vazgeçemiyordu.Gitarını seviyordum.Eskimiş ve bi yığın tarihin üstüne kazındığı klasik gitarını seviyordum.Onu çok dolu olmayan sırt çantası ve giydiği kısacık eteğiyle garın bir köşesinde oturmuş Dylan parçaları çalarken görmüştüm ilk kez.Yaptığım klasik hareketti istasyonları seviyordum.Bu taraf,karşı taraf farketmiyordu.Üç kuruşluk zevkim vardı: garlar,insanlar ve her gün kafamda çaldığım şu eşsiz şarkılar.Kaderin kurşun askerlerini garlarımda sıraya diziyordum.Onlara rastgele silah çekmeyi ve onları yüzlerini tanımaya fırsat vermeden kurşuna dizmeyi seviyordum.Ne bekledikleri bir şey vardı benden ne de kaybettikleri zamanları.Vurduğum her bir asker gökyüzünde, hiç varolmamış gibi kayboluyordu.Bu oyunu seviyordum.Bu kurduğum düzeni.Kimi zaman beni ezip geçen insan yığınına aldırmıyordum.Kaderin silahını askerlerime doğrultuyordum.Helga’yı beni sevdiği kadar sevmiyordum ama o askerlerimden farklıydı.Onu bulmuştum,yok etmemiştim.Yüzünü inceleyip,insanların görmekten çekindiği o masumiyeti görmek istemiştim ben.Güzeldi ve bu insan yığınları arasından parıldıyordu.Parçayı gözlerini kapatmış çalıyordu.Sanki hep o gara aitti Helga’da,benim gibi.Elimi uzatmıştım parça bittiğinde.Rüzgarı hissettiği gibi gözlerini açmıştı,bana bakıyordu.Fikirlerimi değiştiremese de ilk defa zihnimin derinlerine giren insandı,yaratıktı,yaşayandı,kadındı o.Her ne halt olursa olsun, içimdeki lanet duygulardan kopamıyordum,hep bir bağım vardı denizaşırı tutkularım haricinde...İnanmıyordu dünyanın yaşanabilecek bir yer olduğuna.Ben de inanmıyorum tümüyle.Şu askerlerimi tüketiyorum her bir yaş ilerlediğimde.Gerçi Helga’ya uzattığım elin bedeli bir insanı daha ki kutsal insanı,kadını;ya da gereksiz bitkisel yaşam insanı,kadını hayatıma aldığımdan beri.


‘Helga!’
‘Seni istemek,okyanusları istemek.Senden kaçıp kurtulmak okyanusları yutmak.Onları yutamam ancak onlar beni yutarlar...’ ve anlıyorum.


‘Come lay with me love me and I would surely stay...promise.’



Sokağın ortasında gözleri birbirine kenetlenmiş iki kadın,iki ölü,kaderin iki askeri kurşun yağmuruna tutulmuş.
Diz çökmüş şarkıya kulak veriyor.
Güneşin hiç doğmadığı iki hayat.
İki farklı hayat şimdi burda buluşuyor.
Helga çalıyor ben söylüyorum.
Dudaklarım kulaklarına değiyor.
Daha sonra dudaklarına.


‘Now I feel I’m growing older
And the songs that I have sung.
Echo in the distance
Like the sound of a windmill goin’ round.
Guess I’ll always be a soldier of fortune.
Guess I’ll always be a soldier of fortune!
...’


Fall in love with u
...
Uyandığımda onunla sokağın ortasında uzanıyor olmak
Hep tutmak istediğim fakat bir türlü ulaşamadığım ellere uzanmak
Onlara dokunmak
Bunlar artık bırakıp gidemeyeceğim duygulardı.
İhtiyacım vardı
Değersiz gibi görmemeye
İhtiyacım vardı
Herkes gibi sevilmeye.
Ona...
Güneş tutulması gibi bir anlık
Kaybetmekle kaybetmemek arasında.
Görmekle görmemek arasında
Hissetmekle hissetmemek arasında
Bir kadın ve bir kadın
Uyandım ve rüyaya devam ettim..
Tek yapmam gereken şey buydu
Rüyaya devam etmek.
Tıpkı seninle oynadığımız suçlu oyunlar gibi...

Mart 23, 2010

Flightless Bird, American Mouth

I was a quick wet boy, diving too deep for coins
All of your street light eyes wide on my plastic toys
Then when the cops closed the fair, I cut my long baby hair
Stole me a dog-eared map and called for you everywhere

Have I found you
Flightless bird, jealous, weeping or lost you, american mouth
Big pill looming

Now I'm a fat house cat
Nursing my sore blunt tongue
Watching the warm poison rats curl through the wide fence cracks
Pissing on magazine photos
Those fishing lures thrown in the cold
And clean blood of Christ mountain stream

Mart 04, 2010

Kim olduğu belli belirsiz..İçinler..

Gariplikler kadrosu sizi yorumluyorum
Uzun zamandır kendimi yazılarsız hissediyordum
Öyle böyle bi geçmişi geçmiş yaptım hayatımda belki de ondandır

Hız yaptık geçen gün hayata doğru
Floyd açtık dinledik
Uçmadık tabi ama yine bir durduk kaldık şöyle böyle
Güzeldi
Hala olduğum yerde beklediğimi gördüm
Boş boş,umutsuz
Bu sefer derinlere çok boş dalıyorum
Benim sanki tek bir yolda,
Yokuş aşağı sürüklenişim
Dünya küçüldü gözümde
Sadece kalp atışlarımı arada bir sayıyorum
Hissedemediğim tek günlük atışlarım daha bir sıklaşmış
Senin için olmadığı kesin
Benim için de değiller
Boş hayaller için akıp giden kokulu viskiler gibiler
Ve ucu yakılmış albümler gibi gibi belki de
Onlar gibi eskiler
Eski olan şeyler
Evet öyleler,eskiler...
Benim için değiller ya da senin için...
Değer verenler için onlar
Tekrardan başlamak gibiler değer verenler için.

Mart 01, 2010

Bakışlar,onlar donuklar

Pamuk Prenses Aşkı Sorguladı

'Ne güzel ölüme uzatmıştım ayaklarımı,
Ne geldinde öptün uyandırdın beni sersem.'



Kesik elllerinden kanlar akar,yere doğru yol alır yavaş yavaş onlar.
Pasıf düşünceleri batan cam parçalarından daha çok acıtır yarıkları
Oysaki okyanusta yüzen herhangi bir balık kadar özgür olabilmek vardır düşüncelerinde
Kıyılara vurmak aklının hayalinin hiç bir köşesinde yer almıyordur çoğu zaman



Kırmızı evin beyaz panjurları
Kapalı şeffaf camları
Siyah dantelli askıları
Kendine özgü mavi bulutları
Mor sümbülleri
Duvara dayalı tahta merdivenleri
Çatıdan yoldan geçenleri izleyen iki sevgili
Bisikletli çocuk
Ağzı bozuk köşekapmacacılar
Serçeler ve serçe çocuklar
Evrenin değişmek için çırpınan büyük elleri
Bizi yutan koca bir ağız
İstasyondaki yolcular
Ve nereye gideceğini bilmeyen adam
Onun yanında duran ben
Treni bekleyen sen
Saati kaçıran ben
Yolculuk nereye? diyen sen
Güzel bakan sen
Bakamayan ben
Müzikçalarımda 'Hayat koyu bir balgam, sert bir pornoydu dün ' diyen teoman

Pekala yola devam..